31 Ocak 2008 Perşembe

RALPHIUS'UN BULANIK BEYNİ: RLP-101


Bilgisayarları severim aslında gündelik hayatta oldukça işime yarayan birçok işlevi var. Örnek vermek gerekirse; çok okurum ve bilgiye açımdır. Benim için İskenderiye Feneri'nin yanmasıyla Demet Akalın'ın Haftasonu adlı muazzam dergiye verdiği açıklamalar eş değer önemdedir. Bu yüzden hep okurum ki her türlü durumda söyleyebilecek bir sözüm olsun. Bunun yanı sıra bilgisayar, sağolsun ki, arkadaşlarımla iletişim kurmama olanak veriyor, ülkede olan biten haberleri takip edebiliyorum, sevdiğim dizi ve filmleri izleyebiliyorum, pornolara göz atabiliyorum. Yeni tanıştığım birkaç arkadaşın verdiği tavsiyeye uyarak, ya da diğer bir deyişle özenerek blog yazma becerisi edindim. Peki şimdi adama sorarlar bunun ne faydası var sana diye. Lafı uzatmadan açıklama ihtiyacı duyuyorum. Bu zamana kadar hep defter üzerinde "journal" tutmuşumdur, lakin dikkat "günlük" kelimesi kullanmadım. Şayet "günlük": "Merhaba günlük" selamlamasıyla başlar ve de çılgınca neşeli, acıklı , öfkeli bir şekilde, yazan kişinin başından geçmiş gündelik olayların arka arka sıralanmasyla devam eder. Fakat benim ki daha ziyade bir terapi ve bu sefer bu terapiyi iki kapaklı bir deftere yazmak yerine internete dökmeye karar verdim. Hoş size ne ki sanki... Sanki çok ilgileniyosunuz, kendi stresiniz işiniz gücünüz yetmezmiş gibi bi de benim ruh hastalığımı mı okuyacaksınız. Bak sen şimdiden siz, biz demeye başladım sanki çok okunacakmış gibi ama olsun aklım zihnim boş olsun da gerisi ve siz beni ilgilendirmezsiniz...

Peki demezlermi adama evladım senin derdin ne diye. Gönül isterdi ki açıklayabileyim ama ne ben ne de psikiyatristim biliyor. Tam bir sene boyunca gittim düzenli olarak ve adama tomarla para bayıldım hatta öyle ki bir ara okulu bırakıp psikiyatri okumak bile istedim. O ne öyle adam saatine 200 YTL istiyor neysesonuçta hala ne o, ne de ben orada neden olduğumu bilmiyoruz. Her neyse biraz kendimi anlatayım ne de olsa ileride yazacağım şeylere; "iğrençsin", "geber Allah'ın cezası", "şerefsiz" gibi yorumlar alacağım. İşte bu noktada bu yazıya geri dönülmesini, baştan aşağı okunmasını ve de "deliyi kendi haline bırkalım" denilmesini istiyorum.

Efendime söyleyeyim ben karlı ve güzel bir Ocak sabahı ne yazık ki Ankara'da dünyaya geldim. Buradaki "ne yazık ki" dünyaya geldiğim için değil, Ankara'da dünyaya geldiğim için kullanılmıştır. Neyse biraz ciddiyet. İyi bir ailenin oğluyumdur, hah tabii cinsiyet belirtmeyi unutmamak gerek. Öğrenciyim şayet ne sümüklü bir ortaokul çocuğuyum ne de ergenliğini yaşayan kendini bıçkın sanan salak bir liseliyim. Üniversitede okuyan bir lisans öğrencisi de değilim. Şayet biraz fazla zeki ve çalışkan olduğum için Fransa'da yüksek lisans yapıyorum, ama ben master kelimesini tercih ediyorum. Kulağa daha hoş gelmekle beraber "master" sıfatının meali "efendi"dir egomun kabarmasına mahal veriyor. İlköğretim ve lise hayatımı Türkiye'nin en iyi ve köklü kurumlarından birinde geçirdim, üniversiteyi de Türkiye'nin en başarılı (ki bence öyle) üniversitelerinin birinde okudum, bölümüm ise işletme.

İyi bir aile, iyi okullar ve eğlenceli bir hayat tarzı. Allah için ne yalan söyleyeyim biraz paramız var ki ailem sağolsun hiçbirşeyden eksik kalmadım. Nitekim biraz şımarığım ama dıştan hiç belli olmuyor. İstediğimi elde ederim, edemeyince arıza çıkarırım. Eğlenmeyi gezmeyi severim ama eğlence anlayışım al eline biranı dikil barda ve kafa salla müziğe değildir. Daha ziyade en şık restorana git sonra da şahane ve trendy bir gece kulübüne git eğlen coş iç, sıç, bol bol dans et, iki tane kız süz ama çok sallama kasılırsın, gerilirsin ve eğlenemezsin, sonra sarhoş ol, neşelen, mutlu ol ve gecenin sonunda eve ulaşabilirsen kus ve uyudur. Bu kadar sığ değilim bazılarınızın tanımına göre, aynı zamanda "Cihangir'e git al eline kitabını, dergini oku" durumları da hoşuma gider ya da café kültürü diyebiliriz kısacası. Sinema desen bayılırım her hafta sinemaya giderim ancak ne yazık ki Hollywood çöpleri de ilgi alanıma giriyor dünya sineması kadar. Sanat desen taparım tek kelimeyle lakin tüm dallarına değil kısaca bahsetmek gerekirse; müzik, resim, heykel, mimari, sinema, vs... Edebiyat desen çok aşırı olmamak kaydıyla; yani çok okurum ama Ahmet Haşim yerine daha ziyade Samuel Huntington, Niccolo Macchiavelli, Szun Tsu okurum. Klasikleri de severim özellikle Rusları: Tolstoy Dostoyevski ve Gorki. Tabii Charles Dickens, Oscar Wilde, Goethe, Victor Hugo'yu da çok severim. Müzik anlayışım kesinlikle klasik müziktir özellikle operaya bayılırım Puccini, Verdi, Mozart tabii Tchaikovsky nin ve Beethoven'ın semfonik eserlerini de es geçmemek gerekir Chopin'in ve Rachmaninov'un piyano konçertoları, Strauss'un ve Shostakovich'in valsleri de beni benden alır. Maria Callas, Rene Fleming ve Cecilia Bartoli'nin arya yorumlarına da bayılırım. Ayrıca jazz hayranıyımdır Diana Krall gelse evlenir misin benimle derse bir dakika bile düşünmem. Nat King Cole, Harry Connick Jr., Jamie Cullum ve Frank Sinatra'da sevdiklerim arasında ama evlenelim deseler muhtemelen kabul etmem. Neyse lafı çok uzatıyorum elektronik müziği özelliker house, trance, latin house çok severim. Türkçe olarak ise nedense eskiye takılıp kalmışlığım vardır Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Tanju Okan, Candan Erçetin, Zeki Müren vs. Asla İbrahim Tatlıses dinlemem "ııııyyy iğrenç" diye değil müzikte tiz sesleri sevmiyorum ve her ne kadar kendisi çok başarılı olsa da bana hitab etmiyor. Bir diğer özelliğim de ki herşeyi bilmeye borçlu olduğum öğelerden bir tanesidir kendileri, çok feci gezerim. Yaşım genç ama yeryüzünde birçok ükeyi gezmişliğim görmüşlüğüm vardır.En son saymayı bıraktığımda 16. ülkedeydim ve ayıptır tekrar söylemesi Asya ve Afrika'da dahil olmak üzere. Tamam zevkleri bir yana bırakalım.

Tamamen bir çelişkiler adamıyımdır aslında bu özelliğimi seviyorum çünkü olaylara objektif bakabiliyiorum. Nitekim kişilik bozukluğum ve Türkçe karşılığını bilmeden "multiple personalities"im var demek istiyorum. Bugün beyaz dediğim şeye ertesi gün siyah demişliğim vardır. Sağlam bir alkoliğim bunu gurur duyduğum için değil bilin diye ve cürretimi affedin (gerçi siz kim oluyorsunuz sanki) yazıyorum ama tabii bu "oğlum bir şişeyi benim içtim" kıvamında birşey değil daha ötesinde su gibi ihtiyaç duyuyorum, içmeyince de agresifleşiyorum. Fransa'da yaşıyorum ve burda alkol ucuz hem de çok. Hergün elimden Vodka-Martini'm, dikkat Dry ile değil Bianco ile tavsiye ederim, eksik olmaz. Ya da bazen şarap. Hatta şu an bile sarhoşum. Geçmişte isteyerek ve arzulayarak giriştiğim bir takım uyuşturucu deneyimlerim de oldu. Bilmiyorum, maalesef kelimesini kullansam mı ama manik depresif olduğum için ve de anxiety sorunum olduğu için bende yarattığı etki daha çok gerginlik ve tedirginlik, bir keresinde az daha bir pizzacının vitrinini bizi kilitleyecekler diye aşşağı indirmek suretiyle altımdaki sandalyeyi kavramışlığım vardır. Bunlar işe yaramayınca kendimi alkole verdim ve şimdi herşey harika aferin bana değil mi? Neyse kimsenin kritiğine ihtiyacım yok. Devam edelim, karamsar bir insanım ve aynı zamanda pek iyi bir insan değilim. Kıskançlık, kibir, öfke, bencillik ve açgözlülük beni tanımlayan diğer kelimeler. Diğer bir deyişle 7 ölümcül günahın 2 si hariç hepsi bende fazlasıyla mevcuttur. Ama şehvet ve tembellik ben de yoktur. Tamam şehvet birazcık var. Merak etmeyin satanist falan değilim hatta görseniz beni Prens Charles'ın kayıp üçüncü çocuğu bile dersiniz o kadar efendi, o kadar beyefendi giyimli, o kadar aklı başında konuşan bir insanım. Şayet insanlar geçmişte beni "Küçük Lord" olarak bile tanımlamışlardır. Günümüzde pardesü ve baston şemsiye kullananan yegane 18-25 yaş arası gençlerdenim. Geçelim, kibirli olmayı severim bana snob bir hava katıyor. Üniversitedeyken ve de Fransa'dayken insanların gözünde ayrı bir yerim oluyor. Benden çekiniyorlar, öyle ki selam bile vemeye korkuyorlar terslerim diye. Hatta bu kimi zaman Louis Vuitton'da veya Dior'da çok güzel karşılanıp fevkalade muamele görmemi bile sağlıyor. Kısacası muhtemelen Fransa'da iyi muamele gören nadir Türklerdenim bu özelliğim sayesinde.


Sadist bir insanım eskiden bir kimya defterim vardı, hani şu harita method adı verilern büyük kalın defterlerden. Eğer beni ihbar etmeyeceğinize söz verirseniz size sadece 3 sayfasının kimya geri kalanının çeşitli şekilde adam öldürme resimleriyle dolu olduğunu anlatmak isterim. İnanın bana çok yaratıcı bir çalışmaydı. Kendisiyle gurur duyarım ve de gözüm gibi bakarım ona. Yok vahşete eğilimli değilim sadece içimde kopan fırtınaların bir ürünü kendileri, normalde munis bir insanım ama öfkelenmeye gelmem o zaman içime birşey giriveriyor ve işte o zaman kolayca adam öldürebilirim. Ama hoş ki zaten en büyük ruh hastaları da zaten içinde biriktirip daha sonradan biranda patlayıverenler değil midir?


Alkol tesirini gösterdikçe uzun paragraflar yazmak yerine kısaca aklıma gelen benimle alakalı olaylara eğilmeyi tercih ediyorum. Kadınları severim bence hepsi birer sanat eseri gerçi sanatçı bazen hatta çoğu zaman çok büyük hatalar yapmış olabiliyor. Ne yazık ki büyük rötuşlar gerekiyor. Kadınları birer seks objesi olarak görmektense (bazen) öpüp, koklayıp, sarılıp uyuyabileceğim varlıklar gibi görüyorum. Romantik miyim hayır kesinlikle, özellikle Marquis de Sade'ın "120 Days of Sodom"unu ilgi ve merakla okumuşumdur hatta kendisine de hayranımdır (bkz. çizdiğim resimler). O ne demeyin cahilce, en azından google.com'u kullanmayı deneyin. Çeşitli fantezilerim yok değil elbette ve bunları gerçekleştirmeye de çok hevesliyim. Tabii burada arkadaşlık sitesine yazı yazar gibi ilanlar bırakacak değilim. Dediğim gibi sadece ne kadar tuhaf bir insan olduğumu dile getirmeye çalışıyorum. Beğenmeyen veya offensive bulan varsa gidebilir tabii evvelinde gelen olursa.


Din konusuna değinmeyelim bile bu noktada söylenecek o kadar çok söz var ki isterseniz beni ateist bilin, ister katolik, ortodoks, müslüman, deist, sikh, budist. Ne isterseniz yapıştırın. Ama şunu bilin ki iyi kötü, çürük çarık, doğru yanlış bir inancım var... Ama Epikürcü ve de hedonist bir insanım. Keyif alırım herşeyden ve eğer birşey benim için zevkliyse demek ki iyidir doğrudur.


Arkadaş canlısı değilim hatta insanları pek sevmem, bence iki yüzlü yaratıklardır. Ne yazık ki Tanrı insana hayvandan farklı olarak akıl verdiği için pek güvenemiyorum insanlara. Hoş hala bir çok insan akıldan mahrum ama sağlık olsun. Yabaniliğime rağmen popülerimdir. Çok insan tanırım, bilirim ama ne yazık ki birçok salak kendini arkadaşım zanneder ama hiçbiri bilmez ki benim dostluğuma layık değiller. En azından bunun için çabalamaları gerek. Çok yakın olduğum bir takım insanlar var ki kendileri benim hayatımın büyük bir parçasıdır ta çocukluğumdan bu yana. Artık arkadaştan ziyade kardeşlerim olarak nitelendiriyorum kendilerini. Çok şanslılar bana sahip oldukları için az buz ufak tefek averaj bir insan değilim. Evet kibir ortaya çıkmaya başlarken kendimi biraz durdurmalıyım.


Biraz Hint mantığı vardır bende bilmiyorum kaçınız bilir Hindistan'daki kast sistemini. Biz ona sınıf ayrımcılığı diyelim burdan kaynaklanan bir demokrasi dileması yaşarım sürekli. Kendimi sürekli üstün tuttuğum için sıradan vatandaşlarla aynı haklara sahip olmayı yediremem kendime. Üstelik şımarıklığın verdiği etkiyle hafif bir monarşi sempatizanıyım. Tabii ayrıca bencilliğin veridiği etkiyle üst kademede olmak suretiyle. Yoksa ne yapayım monarşiyi. Çok uçtum sanırım... İlavetten şunu söyleyeyim ki milliyetçi bir insan değilim. Hatta ne yalan söyleyeyim küçüklüğümden bu yana Türkiye'den ayrılmak istemişimdir hoş sonunda başardım ve mutluyum.

Aslında daha yazacak birçok şey var hakkımda ne de olsa kendimi paragraflara sığdırmam demek kalın bir kitap demek. Vıdı vıdı konuşmak yerine ilerleyen günlerde derdimi, aklıma takılanları yazacağım. Size ne şiir veya öykü yazacağım ne de bugün Loire chateau'larını gezdim diyeceğim. Aklınızda birini hayal etmek gerekirse beni Family Guy'daki Brian olarak hayal edin. Sizlere sadece abuk subuk birşeyler yazacağım. İster okuyun ister okumayın umrumda değil ben yazayım, yazarken düşüneyim ölçüp tartayım ve sorularıma cevap bulayım o yeter. İster bana küfredin sövün ister bağrınıza basın UMRUMDA DEĞİL. Ne işin var burda da demeyin narsizmime vurun geçin gidin. Commentlerde güzelce sıvayın düşeyin o da umrumda değil ne de olsa gizliyim. Ama ne yalan söyleyeyim comment görmek hoş olurdu. Buna da mental mastürbasyon diyelim ve noktayı koyalım.






























Korkarım Misafirlerimiz Var Jonathan

Visitor Map