Şaşırdım, belli etmemeye çalıştım ama aslında çok belli oluyordu onu tanımadığım. Öyle mi nerden diye bir soru sorup yine bir pot kırmıştım aslında bilmeden. Rezalete gelin ki Bayan K.İ. meğerse benim liseden sınıf arkadaşımmış... Tahmin edilebileceği gibi iğrenç kasıntı ve sorunlu bir lise hayatı geçiren Ralph çirkin kızların ismini bile öğrenmeden okulun en popüler ve güzel kızlarıyla arkadaş olmayı gözüne kestirmiştir. Bayan K.İ. ise zamanla ne kadar çirkin (tanımıyorsam öyledir) olduğunun farkına varmış olmalı ki bir dizi estetik ameliyattan sonra bayan tipine bürünebilmeyi başarmıştır. Ameliyat kısmı şaka değil bu arada, sonrasında yapılan istihbarat raporu elime pazar günü geçti. Sohbet muhabbet şahane ve kendimi olduğumdan faarklı gösterme çabaları başladı. Konuşkan, güleryüzlü, arkadaş canlısı bir Ralph vardı o gece Leb-i Derya'da. Ama aslında öyle birini ben de tanımıyordum.
20 Nisan 2009 Pazartesi
Ralph Bey'in gündüz düşleri...
Şaşırdım, belli etmemeye çalıştım ama aslında çok belli oluyordu onu tanımadığım. Öyle mi nerden diye bir soru sorup yine bir pot kırmıştım aslında bilmeden. Rezalete gelin ki Bayan K.İ. meğerse benim liseden sınıf arkadaşımmış... Tahmin edilebileceği gibi iğrenç kasıntı ve sorunlu bir lise hayatı geçiren Ralph çirkin kızların ismini bile öğrenmeden okulun en popüler ve güzel kızlarıyla arkadaş olmayı gözüne kestirmiştir. Bayan K.İ. ise zamanla ne kadar çirkin (tanımıyorsam öyledir) olduğunun farkına varmış olmalı ki bir dizi estetik ameliyattan sonra bayan tipine bürünebilmeyi başarmıştır. Ameliyat kısmı şaka değil bu arada, sonrasında yapılan istihbarat raporu elime pazar günü geçti. Sohbet muhabbet şahane ve kendimi olduğumdan faarklı gösterme çabaları başladı. Konuşkan, güleryüzlü, arkadaş canlısı bir Ralph vardı o gece Leb-i Derya'da. Ama aslında öyle birini ben de tanımıyordum.
15 Nisan 2009 Çarşamba
"Haykırsam göklere..."
Evet kabahat benim insanları huyumla suyumla kendimden uzaklaştırıyorum, hatta nefret ettiriyorum fakat bu kemikleşmiş bir kere. İnsanları incitiyorum, kırıyorum üstelik bunu çok normal karşılıyorum kimi zaman insanların arasını bozmaktan, onları ağlarken görmekten, başarısızlıklarından büyük zevk bile alıyorum. İnsanları oyuncak gibi gördüğüm için onları manipüle etmekten, onlarla oynamaktan büyük haz alıyorum. Ne yalan söyleyeyim değişmem de (o zaman müstahak sana demenizi duyar gibi oluyorum)... Buna bağlı olarak şu aralar en sevdiğim şarkı Nilüfer'in eski bir şarkısı olan "Göreceksin Kendini", hatta öyle ki bir kaç entry evvel ki yazımın da başlığını oluşturur kendileri.
14 Nisan 2009 Salı
"Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da..."
İçeride buluştuğumuz diğer hanımlar ve beylerle yedi kişi oluvermiştik, yine de yedi arkadaştık cümlesini kuramıyorum üzgünüm. Aralarında sevmediklerim var çünkü. Her neyse, yerlerimize oturduktan sonra masamızla ilgilenen garson bu zamana kadar görmediğim bir giriş yaptı: "İyi akşamlar bayanlar, baylar ben Uğur. Sizlere hayırlı akşamlar, hayatlar, aşklar, afiyetler..." diye devam eden yaklaşık 30 hayır çeşidi saydı ve devam etti: "Bu akşam size ben hizmet edeceğim ve ben Ortadoğu ve Balkanlar'ın en tombul yanaklı ve en güleç garsonuyum." diyerek noktaladı. Şaşkın bizlerin ifadesi, durumu idrak edince sempatiye dönüştü tabii ve dedik aramızda ne tatlı bir garson diye. Sonra da siparişlerimizi verdik.
11 Nisan 2009 Cumartesi
Libido vs. Hissiyat
Nefret ediyorum libido güdümlü yaşamaktan ve buna göre hareket etmekten... Bu gece de öğrendiğim derslerden bir tanesi de hormonal faaliyetlerin berbat sonucunda uyanan pişmanlık ve tiksinti hissiyatı. Gündüz aldığım bir invitasyon sonucu bir arkadaşımın rezidansımtırak evindeki bir partiye davet edildim. Sosyal açlık çeken ben bu havadisin verdiği heyecanla hiç tereddütsüz kabul edip kendimi tepsiyle sundum. Aslında sosyal manada pek eksiğim yok formül basit: sahte bir gülümse ve sevecenlik, akabinde gelişen olaylar. Ancak asıl şikayetim yakın ve paylaşımcı çevremin burada olmaması. O yüzden buradaki ilişkilerim çok bir içten pazarlıklı ve yapmacık. Tamamen empathy hedefleyen cinsten.
Akşam 22:00'ye doğru evden çıkıp, son derece muhabbet meraklısı bir taksiciyle Ataşehir'in yolunu tuttum. Destinasyona vardığımda içerideki güruhla tanıştım ve devamında ne yazık ki katılımcılardan bir tanesi zamanında çok beğendiğim hatta ve hatta uzunca bir müddet fantazilerimi süsleyen bir bayandı. İsmi E. olan bu kişiye zamanında ayrı bir ilgim vardı ve her gördüğümde libidom ayrı bir yoğun çalışırdı beyin fonksiyonlarımın hayal gücüme paralel olarak ayrı bir işlevselleşmesiyle. Bu zamana kadar yüzeysel; fakat iyi kötü sık bir muhabbetim olan bu Havva kızının asıl neye benzediğini bu gece öğrenme şerefine nail oldum. Gülermisin, ağlarmısın...
En son bu bayan ile geçen hafta kazara doğumgünü vesilesiyle (gerçekten bilmeden ve istemeden sadece bir consommateur olarak) 360'ta bir araya geldim ve şimdi yeniden karşıma çıkmıştı. Sohbeti ilerletmeliyim derken atılan adımlar birbirini izledi. Fakat o atılan adımlar, dakikalar geçtikçe ve ben onu biraz daha tanıdıkça tersten maratona dönüştü. Bir anda bir tiksinti beynimin en ücra köşelerine doluverdi.
Kızı anlatmak gerekirse kendisinin bir Stepford Wife ve Charlote York (Sex and the City) kırması bir Türk olduğuna kanaat getirdim. "Ben iyi aile kızıyım", "Ben iyi bir terbiye aldım", "Ben ahlak kuralları çerçevesinde yaşarım", "Ben Beyoğlu'na asla gitmem çünkü büyüklerim bana öyle tembihledi" döktürdüğü incilerden bazıları. Aslında kızı liseden beri tanıdığım için bu üstte yazdıklarımın meali: "Ben her daim derslerime çok çalıştığım için bir sosyal hayatım yok. Aslında benim bu zamana kada bir erkek arkadaşım bile olmadı; çünkü bu Türk örf ve adetlerine aykırı... Bu yüzden fazla yargıcı ve şımarık bir kaltak oldum".
En son geçen hafta 360'dan çıkarken; kafam yüksek sesli müziği kaldırmıyor diyen bu bayandan başka birşey beklenilemez üstelik doğumgününde bizlere haydi evlere dağılalım önerisi bile getirdi bu şahıs. Bugün ise tablo yine aynıydı. İnci kolyemi ve bileziğimi takarım. Zaten babam beni çok sever ve onu utandıracak birşey yapmaktan korkarım şımarıklığına ve mutaasıblığına tam gaz devam ediyor. Ancak herşeyi o kadar sahte ve bayağı ki kendimi çoğu zaman Teletubbie'lerle konuşuyormuş gibi hissediyorum. Kızın herşeyi suni ve yapmacık.
Bir de üstüne çok düzgün ayakları yapıp bunları beğeni mevzusuna getirmiyor mu (ben house müzik sevmem) beni benden alıyor... Ayrıca beğeni argumanını sunan bu kızımızın kalkıp da başka insanların beğenilerine laf edip bok atması ise tam bir sakatlama durumu. Sadece beğeniler değil istek ve arzular da şımarıklık vesilesiyle manipülatif bir etki kazanıyor. Örnek: "Bence .... yapmayalım, herkes ...... gitsin çünkü öteki berbat bir yeeeer... Ya da bu akşam olduğu gibi Anadolu Yakası'nda kalan bir arkadaşının yanında konaklayacak olmasına rağmen, partide çok eğlenmekte olan arkadaşını bile eve gitmek fikri üzerine ikna faaliyetlerine girmesi iyice bir çileden çıkardı beni. Bırak kız eğleniyor ne zorluyorsun? Ya evine defıol git ya da, arkadaşının keyifine nazikçe gülümse, isteksiz bile olsan. Sen kimsin be? Son derece yapmacık olan uyduruk herkesle arkadaş olup onlarla iyi vakit geçirmeliyim, kişiler üzerinde etki bırakmalıyım kavramı ise bambaşka bir rezalet.
O kadar pişmanım ki şu salağın peşinde koştuğum zamanı harcadığım için... Senden ve tüm türevlerinden nefret ediyorum .
10 Nisan 2009 Cuma
"Köşesine Büzülmüş Hayattan Korkanlarda, Görecek Göreceksin Kendini"
İstanbul, İstanbul... Başkent'te doğup büyüyen, üstüne son iki yılını yurt dışına geçiren biri olarak İstanbul'a yerleşmek büyük bir hadise doğrusunu söylemek gerekirse. Hatta ürkütücü olduğu bile söylenebilir. Düşünsenize Paris'te bile 2 milyon insan yaşarken kalkıp da 12 milyonluk İstanbul'da bir hayat kurmaya çalışmak ne kadar kolay acaba?
Hayat kurmak bir işiniz olduğu sürece kolay bir mevzu aslında; düzenli bir gelir ve bu gelirin harcandığı kira, yeme-içme masrafları,... Fakat hayat kurmaktan kastımız nedir? Başını sokacak bir yere sahip olmak mı? Ya da her gün işe gitmek için bindiğin deniz otobüsünde aynı koltuğa oturmak mı? Ya da kendine ait bir hayata sahip olmak mı? Bence cevap sonuncusu, kişi her ne kadar kendi ayaklarının üzerinde dursa da fizyolojik ihtiyaçlarını gayet şahane bir biçimde giderse de eksik olan birşeyler daima olur. Bakınız Ralph'in durumuna...
Kendileri son derece rahat olsa da fizyolojik manada, İstanbul'da bakınız nasıl da dımdızlak kalmış ve yalnızığa terk edilmiş. Bu akşam uzun zamandır taciz ettiğim bir arkadaşımla Nişantaşı'nda buluşup akşam yemeği yeme kararı aldım. İşten çıkıp akşam 19:00 sularında Zazie'ye gittim ve arkadaşımı beklemeye karar verdim ki bu arkadaşım da benim gibi Ankarazedelerden. Sohbet şahane muhabbet harikulade fakat tıpkı büyük şair Kenan Doğulu'nun dediği gibi; tutamıyorum zamanı... Tabii zamanı tutamadığım gibi insanları da tutamıyorsunuz. Her ne kadar gönül o gecenin daha da uzayıp gitmesini istese de bu olmuyor ve illa ki birilerinin bir bahanesi çıkıyor. Dolu dolu geçen güzel bir yemeğin (aslında yemeği hiç beğenmedim, akşamın konsepti güzeldi sadece) ardından sohbet muhabbet güzelce devam etti. Sonra vakit geldi ve arkadaşım kalkmak zorunda kaldı; malum ertesi gün erken kalkıp işe gitmesi gerekiyordu. Tabii ben de işe gidecektim; ancak hiç umursamadım. Zaten günde yaklaşık 4 saat uyuduğum göze alınırsa uykusuzluk pek koymuyordu adama.
Arkadaşım masadan kalkınca consommateur hayatıma geri döndüm. Hemen arka masada oturan yakın bir arkadaşımın ve onun eskiden çalıştığı bankadan arkadaşlarının yanına gittim. Korkunç bankacı sohbetlerine bir müddet katlanmak zorunda kaldım, nihayetinde arkadaş hatırı var arada. Son derce sıkıcı geçen sohbetlerin ardından Nişantaşı'ndaki Koridor'a gittik. Adamların sohbetlerinden keyif almasam da kalma ihtiyacı duydum. Malum pek insan tanımıyorum ya ne kadar keyif alsam kardır dedim. Fakat maalesef tam tersi oldu; dostum ve arkadaşları uyumak üzere evlere dağıldılar.
Ben ise arkadaşı olmayan zavallı gariban olarak orda kalıverdim. Tek başıma koridorda ezik gibi dikildim. Arkadaşlarımı istiyorum, dostlarımı istiyorum. Payşabileceğim, dedikodu yapabileceğim birilerine ihtiyacım vardı. Yalnız yeni sayılacağımda edinecek dost pek bulunamıyor. O da işin ayrı bir dramatik boyutu. Alkol fazlası bünyeye dokundu uyku vakti...