9 Ekim 2008 Perşembe

Qui m'aime?

Geçenlerde çok hoşuma giden bir film izledim, ismi ise "Paris Je t'aime". Fransa'yı daha da ziyade Paris'i: " a city for lovers of good dining, lovers of art and love"gibisinden tanımlamalarla anlatan kısa kısa hikayelerle bezeli bir film. Ancak daha çok aşk odaklı bir yapım. Filmi çok severek izledim hatta yetmedi bitince bir kere daha izledim. İzledikçe de düşündüm acaba sıra bana ne zaman gelecek diye. Bu zamana kadar Paris'te yeme içme kısmı, sanatı takdir etme kısmı, mimariye hayran kalma kısmı ve alışveriş kısmı fevkalade gitti. Fakat hala eksik olan bir şey var ki o da aşıklar şehrinin her zaman süprizlerle dolu olduğunun söylenmesi ve buna göre Paris'te her an herşeyin başımıza (olumlu manada aşk, çiçek, böcek) gelebilmesinin muhtemel olduğu. Peki nerede geçenlerde yaklaşık bir hafta Paris'te kaldım ancak tık yok. Hayır anlayamıyorum benim kabahatim mi acaba? Hayat akıp giderken, dünya dönerken ben mi çakılı kalıyorum olduğum yerde?

Az önce okul çıkışlarında "hapy hour (!) "larıyla meşhur olan bir yere gittim. Aslına bakarsanız orada benden başka herkes "happy" idi. Hatta o kadardı ki ortalıkta ayaküstü bir gang bang bile döndü. İnsanların ayakları aşk ile öyle bir yerden kesilmiş ki kızlar bacaklarıyla erkek arkadaşlarını kavramış, üstlerine tırmanmış deli gibi öpüşüyorlar. Birkaç çift aşkını bu şekilde bizlerle paylaşırken geride kalan bir çok sevgili ise biraz daha "softcore" olmayı tercih ederek Fransız öpücükleriyle akşam üstümüze renk kattılar. Mekan biraz ufak ve kalabalık olduğu için doğal olarak ayaktaydık. Ancak öyle bir hissiyata büründüm ki sanki ben bir asırlık çınar onlar da gölgemde öpüşüp koklaşan sevgililer. O kadar sap gibi hissettim ki dedim "ulan kaç zamandır buradasın hala adam gibi birisini bulamadın". Bundan evvel değişim programı çerçevesinde gelen birkaç öğrenciyle hafif yakınlaşmalar oldu ancak ben daha farklı birşey arıyorum. Fantazilerimde nedense Nicole adında beyaz tenli siyah, asimetrik küt saçlı bir kız var. Bir diğer fantezimde ise sapsarı ipek gibi saçları olan bir Charlotte'un hayali var. Nereye girsem, ne yapsam sanki öyle bir kişi varmışçasına sağa sola bakınıyorum. Hormonal seviyesi tavan yapmış averaj bir genç değilim fakat, ne hikmettir bilinmez sanki o olmayan kişilieri tanırmışçasına bir arayış içerisindeyim; belki buradadır diye. Nihayetinde de bulamayınca sonuç genelde hüsranla sonuçlanıyor.
Acaba diyorum fantazilerimizin, hayallerimizin kurbanı mı oluyoruz? Belki hayallerimiz bizlere yaşamak için güç veriyor, uğrunda bir takım şeyler için savaşmak adına fakat bunların gerçekleşmesi genelde güç olduğu için, hayata boyun eğerek elimizdekilerle yetinmeyi mi öğreniyoruz? Eminim her erkeğin hayalidir Adriana Lima'ya benzer bir kızla evlenmek; fakat bunu kaçımız gerçekleştirebilmiş ki? Sonunda dönüp baktığımızda gerçek yüzümüze bir tokat gibi vuruyor ve bir de bakmışız ki sabah yanında uyandığımız kadın saçı başı dağınık, bakımsız, rezalet ve çirkef 90 kilo kiloluk bir selülit abidesi. Hatta bir diğer senaryo ki en acı vericisi budur bence elimizdeki fırsatları sırf kendi arzularımızın peşinde koşmak adına görmezden gelişimiz. Kafamıza koyduğumuzun peşinden giderek ve çoğu zaman gerçekleşmeyecek bir rüyayı yaşayarak. Tüm bunlar olurken de belki de hayatımızın en mutlu anlarını yaşatacak, sevildiğimizi, saygı gördüğümüzü hissettirecek, dünyamızı tersine döndürecek insanları es geçmek. Kim bilir belki de bu sebeple kendimi bu kadar yalnız hissediyorumdur; Nicole'ün ve Charlotte'un hayallerine ve olmayan varlıklarına kendimi fazlasıyla kaptırarak, her an herşeyin olabileceği Paris'in tadını çıkaramıyorumdur. Ne de olsa kafaya koyduk bir kere...

Öyle bir şeye ihtiyacım var ki beni ve hayata karşı olan katı tutumumu tepetaklak aşağı indirsin, gözüm başka birşeyi görmesin. Bu zamana kadar sevgiye fırsat vermedim, uğruna tutkuyla kavga edecek, savaşacak bir şeyim veya bir kimsem olmadı. Şu an deli gibi arzuluyorum ve bunu yaşamak istiyorum. Belki kişisel gelişimim için istiyorum, belki gerçekten özlemini hissettiğim için istiyorum belki de değişiklik olsun diye istiyorum. Nedenini bilmiyorum ama sadece ayaklarımın yerden kesilmesini temenni ediyorum. Paris'in fantazilerimin üstesinden gelmesini ve beni şöyle güzelce bir silkelemesini diliyorum...

5 yorum:

jelatin dedi ki...

"Öyle bir şeye ihtiyacım var ki beni ve hayata karşı olan katı tutumumu tepetaklak aşağı indirsin, gözüm başka birşeyi görmesin."

Bunun altına imzamı çakarım!

Seni aşk böceği...

Ralphius dedi ki...

Çok bıcırım gözlerim kırpır kırpır kırparak sağa sola bakmak istiyorum. Ama itiraf etmek gerek, sen de korktun dimi ne diyo bu be diye... Biz gittik gideli kafayı sıyırmış diye :)

Hollystone dedi ki...

kim istemezki ayakları yerden kesilsin aşktan. ama öyle hemen çıkmıyor malesef karşına.

paris'in tadını çıakr nicole ya da charlotte endenozyada ya da kuzey afrikada bile karşına çıkabilir. hayat bu mekana saplanamamak gerek.

Ralphius dedi ki...

Evet sanırım haklısın ama işte Paris'te çıksalar dekorla daha bir şahane olacak. Şimdi farkettim de çok bir polygamist hissettim kendimi :)

Hollystone dedi ki...

ahahaha bence polygamy mükemmel bişey! yihuuuuu

Korkarım Misafirlerimiz Var Jonathan

Visitor Map