10 Nisan 2009 Cuma

"Köşesine Büzülmüş Hayattan Korkanlarda, Görecek Göreceksin Kendini"

İstanbul, İstanbul... Başkent'te doğup büyüyen, üstüne son iki yılını yurt dışına geçiren biri olarak İstanbul'a yerleşmek büyük bir hadise doğrusunu söylemek gerekirse. Hatta ürkütücü olduğu bile söylenebilir. Düşünsenize Paris'te bile 2 milyon insan yaşarken kalkıp da 12 milyonluk İstanbul'da bir hayat kurmaya çalışmak ne kadar kolay acaba?

Hayat kurmak bir işiniz olduğu sürece kolay bir mevzu aslında; düzenli bir gelir ve bu gelirin harcandığı kira, yeme-içme masrafları,... Fakat hayat kurmaktan kastımız nedir? Başını sokacak bir yere sahip olmak mı? Ya da her gün işe gitmek için bindiğin deniz otobüsünde aynı koltuğa oturmak mı? Ya da kendine ait bir hayata sahip olmak mı? Bence cevap sonuncusu, kişi her ne kadar kendi ayaklarının üzerinde dursa da fizyolojik ihtiyaçlarını gayet şahane bir biçimde giderse de eksik olan birşeyler daima olur. Bakınız Ralph'in durumuna...

Kendileri son derece rahat olsa da fizyolojik manada, İstanbul'da bakınız nasıl da dımdızlak kalmış ve yalnızığa terk edilmiş. Bu akşam uzun zamandır taciz ettiğim bir arkadaşımla Nişantaşı'nda buluşup akşam yemeği yeme kararı aldım. İşten çıkıp akşam 19:00 sularında Zazie'ye gittim ve arkadaşımı beklemeye karar verdim ki bu arkadaşım da benim gibi Ankarazedelerden. Sohbet şahane muhabbet harikulade fakat tıpkı büyük şair Kenan Doğulu'nun dediği gibi; tutamıyorum zamanı... Tabii zamanı tutamadığım gibi insanları da tutamıyorsunuz. Her ne kadar gönül o gecenin daha da uzayıp gitmesini istese de bu olmuyor ve illa ki birilerinin bir bahanesi çıkıyor. Dolu dolu geçen güzel bir yemeğin (aslında yemeği hiç beğenmedim, akşamın konsepti güzeldi sadece) ardından sohbet muhabbet güzelce devam etti. Sonra vakit geldi ve arkadaşım kalkmak zorunda kaldı; malum ertesi gün erken kalkıp işe gitmesi gerekiyordu. Tabii ben de işe gidecektim; ancak hiç umursamadım. Zaten günde yaklaşık 4 saat uyuduğum göze alınırsa uykusuzluk pek koymuyordu adama.

Arkadaşım masadan kalkınca consommateur hayatıma geri döndüm. Hemen arka masada oturan yakın bir arkadaşımın ve onun eskiden çalıştığı bankadan arkadaşlarının yanına gittim. Korkunç bankacı sohbetlerine bir müddet katlanmak zorunda kaldım, nihayetinde arkadaş hatırı var arada. Son derce sıkıcı geçen sohbetlerin ardından Nişantaşı'ndaki Koridor'a gittik. Adamların sohbetlerinden keyif almasam da kalma ihtiyacı duydum. Malum pek insan tanımıyorum ya ne kadar keyif alsam kardır dedim. Fakat maalesef tam tersi oldu; dostum ve arkadaşları uyumak üzere evlere dağıldılar.

Ben ise arkadaşı olmayan zavallı gariban olarak orda kalıverdim. Tek başıma koridorda ezik gibi dikildim. Arkadaşlarımı istiyorum, dostlarımı istiyorum. Payşabileceğim, dedikodu yapabileceğim birilerine ihtiyacım vardı. Yalnız yeni sayılacağımda edinecek dost pek bulunamıyor. O da işin ayrı bir dramatik boyutu. Alkol fazlası bünyeye dokundu uyku vakti...

2 yorum:

gln dedi ki...

moral bozuyo yazıların yaa :((

Ralphius dedi ki...

çok ukala bir cümle olacak belki ama yazılar yaşananların bir yansıması olduğu için belki de hayatımı sorgulamalıyım :)

Korkarım Misafirlerimiz Var Jonathan

Visitor Map